minik piçin notları #4



Bir çırpıda kaldırıyor elindekini. İstemsiz olarak ellerini ve de beraberinde elindekini arkasına götürüyor, ardından selamlıyor bizi kendine sakinmiş süsü vererek. "Merhaba" diyorum, aynadaki yansımayı tersten okuyabilecek kadar zekiyim çok şükür; "Bu...llll..va...rrr...Bulvar!". Çüküyle oynaşırken annesine yakalanmış erkek çocuğu misali yüzü kızarıyor altmışlık Ahmet Bakkal'ın.

- "Nasılsınız çocuklar? Ben de gündemi takip ediyordum gazeteden."
- "İyilik güzellik, nolsun be Ahmet amca. Biraz çocuk işleri, biraz büyük işleri.. Uğraşıyoruz."
- "Heheh."
- "Eee gündem nasıl bari? Balyoz'a ek olarak matkap falan mı eklenmiş nolmuş? Hehe...ehere.."

Matkabı da Hababam Sınıfı'nın revize edilmiş halinden biliyorum, kızlarla çok takılan bir eleman vardı, onun lakabıydı Matkap. Kızlı mızlı şeylere dair bildiğim tek argo matkap zaten. Büyüklerle muhabbet ederken kızlı şeylerden çok bahsetmek lazım, argo da katmak lazım, o zaman çok gülüyorlar, seviyorlar seni. Laf çarpıtmışım gibi sinirlendi ama Ahmet Bakkal. Anlamadım, zaten zor büyükleri anlamak. Çabucak aldık baharatlı Lays'le kolaları, yerimize doğru yola koyulduk.

Geçen gün, enteresan tavırlar sergilediği için, derdini öğrenmeye çalışıyorum Kaya'nın. Fakat, mevzuya nasıl girsem bilmiyorum. Okuldan açıyorum muhabbeti o yüzden. Okula gitmediğim için, sadece o konuda büyüklük taslayabiliyor Kaya, dolayısıyla isabetli bir karar okul muhabbeti "Okul nasıl gidiyor?". Bir başlıyor derslerin zorluğundan, yaptıkları yaramazlıklardan çıkıyor gülerek. Okul konusunu açtığımda bu kadar eğlendiğine göre, sıkıntısının sebebi okul veya onunla alakalı birşey değil.

Konuyu değiştirmek amacıyla "Annem selam söyledi Şennur teyzeye" diyorum. Acaba ailevi bir problemi mi var? Gayet normal bir şekilde, selamı ileteceğini söylüyor. İki denemenin ikisi de yanlış... Okul değil, ev değil, başka ne olabilir o yaştaki bir çocuğun sıkıntısı allasen? "Çocukları topla da maç yapalım bir ara, epey oldu yapmayalı" dememle kolasını kafasına dikip bitirmesi bir oluyor. E malum, nevale bitince kalkmak durumundayız, çakala bak. "Dur" diyorum, "geliyorum şimdi".

Ahmet Bakkal'ın sinirli olmasını fazla umursamadan, iki kola, bir Lays bir de ucuzundan susamlı bisküvi alıp hemen yanına dönüyorum.
- "Anlat bakalım"
- "Ne? Ne anlatayım oğlum?"
- "Hani çocuklardan bahsedince böyle bir triplere girdin, eve doğru yollanmaya çalıştın ya. Onu diyorum işte."
- "Ya git işine Orhan, ne saçmalıyorsun sen?"
- "Ha şimdi saçmalıyor oldum öyle mi? Lan ben senin en yakın arkadaşın değil miyim? Anlat hele bi derdini..."
- "Yok derdim falan.. Off!"

Yeni ergen gibi oflamalar puflamalar.. Hiç hayra alamet değil bu. Var işte bir sıkıntısı, doğru tahmin etmişim. Kolayı eline alıp kalkıyor. Dur mur diyorum, ödevlerini bahane edip gidiyor eve. Oflama sırası bende şimdi. Ben o kadar dırdırını çekeyim babamın beş milyon para almak için, sırf konuşalım edelim Kaya'yla diye, şunun yaptığına bak! O kadar abur cubur ne olacak şimdi? Eve götürürsem annem yine başlayacak "Yeme öyle sağlıksız şeyler, bak onlar kanserojen madde içeriyor bir ton. Kim bilir ne tür yağlar kullanmışlardır yaparken..." diye, delirtecek beni. Ulan sen değil misin, kızartma yağını onbeş yıllık kızartma tenceresinde saklayıp elli posta patates kızartan? Sonra neymiş, ne tür yağlar varmışmış, kaç kere kullanılmışmış... Kanser manser kem küm... Sanki yedirdiği domatesi saksıda yetiştiriyor! Onda da yok mu ellisekizmilyon çeşit kimyasal madde, bre şuursuz panda? Mecburen oturup yiyorum alayını, Kaya'sız Kaya'sız...

Az önce geldim eve, tıka basa doluyum. Hem karnım, hem zihnim... Göt Kaya! Of be anılık, biz nasıl en yakın arkadaşız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder