minik piçin notları #2



- "Şennur teyze, merhaba"
- "Merhaba canım, nasılsın?"
- "İyilik nolsun. Pazar pazar, annem yine evi temizliyor da, canım sıkıldı. Kaya'yla görüşebilir miyim?"
- "Tabi canım, veriyorum. Selam söyle annene. Kayaaaaaaaa!?"
...
- "Hah, noldu?"
- "Sana da merhaba, ben iyiyim sağol, naber yaa? İnsan bi hal hatır sorar göt!"
- "Of be oğlum, naber iyi misin heheh?"
- "İyi iyi, sağol. Annem yine temizlik yapıyor anasını satayım. Dışarı çıkalım mı biraz? Bişeyler yaparız hem?"
- "Tamam, ben gelir alırım seni birazdan. Matematik ödevim var yalnız, 15 tane problem çözecekmişim, öyle dedi öğretmen."
- "Tamam, getir ödevini de."

En yakın arkadaşım Kaya. Beraber çok şey yaparız; gezeriz, tozarız, kızlarla uğraşırız falan. Evde olmadığım zamanlarda, hep Kaya'yla beraberimdir. Aşağı mahalledeki Şehit Teğmen İhsan Koru İlköğretim Okulu'nda okuyor. 3. sınıfta, bir nevi abi gibi bana. Sürekli okulu, öğretmenleri, zorlukları falan anlatıyor. "Hayata hazırlıyor" kendi deyişiyle beni... Anlattıkları ne kadar doğru bilemiyorum fakat, hayata hazırladığı doğrudur. Ders 1: Herşeyin bedeli vardır. Anlattığı herşeyin, benimle geçirdiği zamanın bedeli var; ödevleri...

Aslında hepsi benim suçum. Benim ve şu koca çenemin. Hayat Bilgisi ödevini yaptığı sırada, bana dönüp "Ya Cumhuriyet ne zaman ilan edilmişti?" diye sorduğunda "Tarihten anlamıyorum ben. Fizik, matematik falan olsa yardımcı olurdum ama..." demeseydim böyle bir duruma düşmeyecektim. Hayat Bilgisi dersi gören birine ne bok yemeye tarihten, fizikten bahsederim ki? Bildiklerimi kendime saklamayı öğrenmem lazım. En azından, söyleyeceklerimi tartmadan konuşmamayı öğrenmem lazım. Yoksa daha çok işler açarım başıma.

Zil çaldı, Kaya olmalı gelen. Annem, elektrik süpürgesinin sesinden duymuyor kapının zilini. En sevmediğim durumlardan birinin tam ortasındayım yine. Kapıyı açamam, küçük (!) olduğum için yasakladılar kapıyı açmamı. Anneme gidip kapıyı açmasını söylersem, bir ton dırdır edecek yine "O kadar işimin arasında bir de kapıyı mı açayım? Sen açsana.." diyecek. İki ucu boklu değnek işte. Çok seviyorum bu sözü, geçen hafta Kaya'dan öğrenmiştim. Çok süper lan, durumu çok iyi anlatıyor ve de "bok" gibi bir kelime geçiyor içinde. Neyse, kapıya dönecek olursak, en mantıklısı yine süpürgenin kablosuna ayağım takılmış gibi yaparak fişi çıkartmak olacak. Yol almak lazım biran önce, yoksa Kaya gidecek. Hazırlanıyorum, hazırım, evet başlıyorum. 1...2...3! Odamdan başlayıp, koridoru geçerek, mutfağa geliyorum ama nasıl hızlıyım. Deli gibi koşuyorum. Ve işin en zor kısmı; kabloya takılıp düşmeliyim. Kabloya takılıp, yere yapışıyorum "baaamm!" diye. "Hay..." Gürültü hala devam ediyor. Uzanıp sağ ayağımı kabloya dolayarak çekiyorum kabloyu ve senkron bir şekilde başlıyorum bağırmaya "aaaahhh!". Dizimi oğuşturarak ağlıyorum, bağırıyorum avazım çıktığınca. Annem koşuyor hemen yanıma "Yine mi takıldın kabloya be çocuğum? Kaç kere söyledim evin içinde deli dana gibi koşuşturma diye ben sana?". "AAAaaAaAaaHHHhh!!!" dizim gerçekten acıyor. "Kapı çalıyor anne, beni bırak ona bak sen. Önemlidir belki" plan işe yaradı, annem kapıyı açıyor, yalnız dizim çok feci acıyor.

- "Orhaaaaaan! Kaya gelmiş, seni çağırıyor."
Orhan ne anasını satayım ya? Orhan ne?! 5 buçuk yaşında Orhan mı olur? Orhan dediğin, sakallı bıyıklı amcadır, hayret birşey. Çocuklarına böyle saçma sapan isimler veren ailelere tav oluyorum. İzmirli gibi tav oluyorum, sevmiyorum yani, sinir oluyorum. Bir de Berkecan gibi çocuk isimleri var, iyiki onlardan birine sahip değilim. "Berkecan Amca" çok eğreti duruyor, Berkecan'dan amca mı olur? Bak Şennur teyzeye, ne güzel Kaya koymuş oğlunun adını. Çocukken de gidiyor, amcayken de...

- "Aaa Kaya! Hoşgeldin :)"
Şaşırmış gibi yapmam lazım, haberim yokmuş gibi görünmeliyim. Henüz tek başıma dışarı çıkmama izin vermedikleri için sürekli Kaya gelip dışarı çağırıyor beni. Annem öyle sanıyor en azından. Montumu giyip, koşarak çıkıyorum kapıdan. Annem bağırıyor yine arkamdan, fiks nasihatler; çok koşma, terleme, terli terli su içme, yolda top oynama, eve geç kalma...

Dışarı çıkınca her zamanki gibi, arka sokaktaki Ahmet Bakkal'dan iki kola, bir de büyük boy baharatlı Lays alıyoruz. Kaya alıyor daha doğrusu. Okula falan gitmediğim için harçlığım yok daha. Ahmet Bakkal'ın yanındaki boş arazideki yerimize gidiyoruz ve başlıyorum o 15 problemi çözmeye. Sonra konuşmaya başlıyoruz Kaya'yla. Neler konuştuklarımızı bir başka zorunlu günlük tutma saatimde anlatırım. Herşeyi şimdi anlatırsam, diğer günlerde birşey anlatamıyacağım çünkü. Bu da annemin, analık hakkını helal etmemesiyle başlayan zincirleme olayları peşinde getirir... Neyse, seninle bir daha görüşmek istemiyorum bunu biliyorsun anılık, fakat görücü usulü ilişkimiz dolayısıyla yakında yine görüşeceğiz. O yüzden kaçıyorum şimdilik, Dexter'ın yeni bölümü düşmüş, onu izlemeliyim.

4 yorum: